Umarım meselenin ne kadar önemli ve kritik olduğunun farkındasınızdır. Diamond Tema’ya yönelik orantısız saldırının bugün ve yakın gelecek için nasıl bir tehlike olduğunu fark etmişsinizdir.
Diamond Tema bir fay hattının üstünde. Hat kırıldı kırılacak. Kaçınılmaz.
Burada önemli olan şu: Evlerimiz, yani Cumhuriyet ne kadar sağlam! Sarsıntılara dayanabilecek mi!
Son yazımda başına gelenleri anlatırken, “suçu, söylediklerini şeriatçıların çürütememesi, Diamond’ı ezememeleri” demiştim.
O da bu kanaatte. Sosyal medyada “viral” olan analizinde “Beni ezemiyorlarsa ben ne yapayım! Benim suçum mu” diyor.
Doğru!
*. *. *
Başıma geldiği için bilirim.
Ergenekon / Askeri Casusluk / OdaTV davalarında hem AKP hem de Cemaat’in önde gelen hedeflerinden biriydim.
O kadar ki, aynı ekranda program yaptığım Nagehan Alçı, Medya Mahallesi için “operasyon programı” demişti. Akıbetimi açıktan ilan etmişti.
Kısa süre sonra da bana bir operasyon yapıldı! CNNTürk’ten kovuldum. İlişkim tamamen kesildikten sonra Aydın Doğan’a veda etmeye ve “sormaya” gittim:
“Aydın Bey, Dört 1 Taraf programında Enver Aysever benden daha sert konuşuyor. Çok keskin ifadelerle tartışmaya giriyor. Oysa o değil ben kovuldum. Neden?”
Aydın Bey güldü. “Kızım” dedi, “Nagehan onun hakkından geliyor. Ama Akif Beki seninle baş edemedi. Ne yapayım!!”
Bunun temelsiz bir bahane olduğunu, Enver’in de kısa süre sonra kovulması ile anladık elbette. Herhalde aynı anda ikimizi birden kovmak yerine, teker teker göndermenin daha doğru olacağını düşünmüşlerdi.
*. *. *
Doğrusu kovulmamı Nagehan Alçı ya da -sahiden benimle nasıl baş edeceğini bilemeyen- Akif Beki’ye bağlamam. Bu, aşırı paye vermek olur.
Ancak o iki isim, birilerinin beklediği, umut ettiği gibi hakkımızdan gelebilseydi işler başka türlü gelişebilirdi.
Diamond örneğinde olduğu gibi.
Söylediklerini çürütemediler. Bilgisiyle başa çıkamadılar.
Gerçi buna en başta kendisinin itirazı var. Birilerinin kıyameti koparmaya çalıştığı son sohbet için “Asrın Tok’un kabahati yok” demeye getiriyor:
“Asrın savunamadı diye bir şey yok. Şeriatın savunulacak bir yanı yok!”
*. *. *
Nitekim karşısına çıkanların hiçbiri savunamadı şeriatı.
Hiçbiri onun söylediklerine “karşı görüş” getiremedi.
Adalet Bakanı, aslında derhal istifa etmesini gerektiren bir çıkışla Diamond’ı peşin peşin suçlu ilan etti. Hem de “peygambere hakaret etti” yalanıyla.
Kadın düşmanı karanlık kafalar neredeyse “katli vacip” demeye getirdi.
IŞİD ise “neredeyse / mesela” falan demeden katli için fetva verdi!
Tüm bu kaosun ortasında 30 yaşına basan Diamond’ın yanıtı ne oldu peki?
Şu sözleri dikkatle okuyun lütfen. Hatta not alın:
“Benim ailem Müslüman. Ve benim müslümanlarla bir derdim yok. Ama böyle cumhuriyet karşıtı, laiklik karşıtı, Atatürk düşmanı, adeta Arap hayranı insanlara karşı da birileri konuşmak zorunda. Bazı insanlar yanmak zorunda. Birileri elini taşın altına koyacak. O kadar.”
*. *. *
Birkaç trolün başlatıp Adalet Bakanı’nın büyüttüğü saldırı için “gündem değiştirmek istiyorlar” diyen oldu.
Olabilir.
Ama işin içine dünyanın en tehlikeli örgütü girmişse.. Ortalıkta durumdan vazife çıkarmak isteyenler cirit atıyorsa durup düşünmek lazım.
Hatırlayın, aylardır Sinan Ateş’i konuşuyoruz. Suikastin arkasında kimler olabilir, belgeleriyle tartışıyoruz. Bu arada çok kritik bir soruyu es geçiyoruz: “Sinan Ateş NEDEN öldürüldü?”
Bu soru ve yanıtı, öyle sanıyorum ki, bu ülkenin gerçek fotoğrafını çekecek. Bu yüzden mi bilmem, birileri suikast dosyasının üzerine gidilmesinden fena halde rahatsız.
“Şu solcular bir ülkücünün ölümüyle neden böyle ilgileniyor” diyenler bile var!
Onlara ve Saray’ın karanlığında olup biteni izleyenlere “adalet için” desek yeter mi!
Elbette yetmez.
Ama.. Şu YETER: BİR “PUSU” daha yaşamayalım.
Bildiğini ve düşündüğünü söyleme özgürlüğünden başka bir talebi olmayan Diamond’ı pusuya düşmekten koruyalım.
“Bazı insanlar yanmak zorunda” diyor.
Ne çok aydınımız, adalet savunucumuz, gencimiz.. Ve gazetecilerimiz, yazarlarımız yandı.
Yetmedi mi!!!!!
*. *. *
Yazı için hazırlık yaparken önüme iki haber düştü.
İlki, çok kritik bir ortak açıklama: 14 ünlü ilahiyatçı “ŞERİAT İSLAM DEMEK DEĞİLDİR” dedi.
Yazının sonunda açıklamaya yer vereceğim. Ama şimdilik şu kadarını not etmeliyim: Bu manifesto tarihimizde ender görülen bir çıkış.
İkinci habere gelince.. KONDA, tam da böyle bir gündemde ayrı bir önem kazanan gençlik araştırmasını yayınladı.
Araştırmaya göre;
* “Gençlerin yüzde 44’ü kendisini “Atatürkçü” olarak tanımlıyor.”
* Yüzde 38 ile “Milliyetçilik” ikinci sırada.
* “AKP iktidarının tüm çabalarına rağmen “muhafazakarlık” sadece yüzde 13 oranında.”
* Yine her türlü projeye rağmen kendisini “İslamcı” olarak niteleyenlerin oranı yüzde 10.
*. *. *
Gençler, milyonlar açlık sınırında yaşarken -ne tasarrufu- şatafattan taviz vermeyenlerin farkında.
Ne acıdır ki, gençler, ekonomiden adalete ülkeden umutlarını kaybettikleri için gitmek istiyorlar. Hem de yarısından fazlası.. Yüzde 56’sı!
İktidar ise bir genci susturmak için savaş açıyor! Hapis sopasıyla gözdağı veriyor. IŞİD’i üstüne salıyor.
Ama artık kolay kolay korkutamıyor. Bakınız 14 ilahiyatçının, BULAŞICI OLMASINI DİLEDİĞİM “CESARET” ile kaleme aldığı açıklaması:
*. *. *
Şeriat, İslam Demek Değildir
Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bıraktığımız bu günlerde toplumumuz kısır ve tehlikeli bir tartışmanın içine çekilmek istenmektedir. Bu tartışma adeta dine rağmen din, İslam’a rağmen İslam denilebilecek düzeyde bir cahilliği içeren şeriat tartışmasıdır.
Arap dilinde pek çok anlama sahip olan şeriat sözcüğü terminolojik açıdan dilimizdeki hukuk sözcüğünün karşılığıdır. Gerek dinsel inanışları referans alan gerekse laik ve seküler dünya görüşüne dayanan yasalar Arap dilinde şeriat sözcüğü ile ifade edilir.
Bu nedenle şeriatı din ve İslam’la özdeş bir kavram olarak yansıtmaya çalışmak gerçeğe aykırıdır.
İslam şeriatı denilen kavram İslam’ın kendisi demek değildir.
Zira şeriat kurallarının çok azının kaynağı Kur’an ayetleridir. O ayetlerin de çoğu dönemsel olup esbab-ı nüzul çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gereken hükümleri içermektedir.
İslam tarihinde bütünsel ve tek yapı halinde bir şeriat anlayışından söz edilemez. Gerek fıkhî gerekse ona zemin oluşturan itikadi meselelere ilişkin onlarca şeriat yorumu ve uygulaması söz konusudur. Bu yorum ve uygulamalar, sahabilerin farklı görüşlerinden, sıhhati tartışmalı kimi hadislerden, İslam bilginlerinin kimi aklî çıkarımlarından neşet eden ve pek çok bakımdan birbiriyle çelişen ictihadî hükümleri yansıtmaktadır.
Hangi şeriat ekolü söz konusu olursa olsun içerdiği kurallar açısından hiçbirinin günümüz toplumsal yaşamına ve insan gereksinimlerine, temel hak ve özgürlüklerine dahası çağdaş hukuksal sorunlara yanıt verebilecek bir yapıda olmadığı açıktır. Böyleyken insanlığın ve Müslümanların geçirdiği hukukî evrimi dikkate almayan şeriat taleplerine itibar etmek mümkün değildir.
Birey kimliği, kadın erkek eşitliği, iktisadî ilişkiler, suç ve ceza kavramı, aile hukuku, siyasi sistem ve bilimsel çalışmalar açısından şeriat hukuku, dönemin Arap toplumunda değişim ve dönüşüme öncülük eden ilk uygulamaları içerse de günümüzde uygulanabilirliği söz konusu olmayan kurallar yığını olarak, ancak akademide hukuk tarihi dersleri için bir anlama sahip olabilir. Başka bir deyişle şeriat kurallarının güncel yaşamda insan onuruna yakışır bir karşılığı yoktur.
Çok eşliği, kölelik kurumunu, çocuk yaşta evliliği, haremlik selamlık uygulamasını, haklar bakımından kadınların ikincilliğini, mürtedin idamını ve tekfirciliği içermesi, iktisadî tezler bağlamında da günümüzün girift ekonomik ilişkilerini karşılayamayacak denli basit oluşu, siyasal sistem açısından ise otoriter ve totaliter bir rejimi öngörmesi, şeriatı kabul edilebilir olmaktan uzaklaştırmakta ve olanaksız kılmaktadır.
İslam dini, inanç, ibadet ve ahlak esasları olarak şeriattan kesinlikle ayrıdır.
Şeriat uygulanamaz olsa da İslam dini, iman esaslarıyla, uygulama olarak da namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetleriyle, ahlakî açıdan ise helal haram anlayışıyla yüzyıllardır yaşanan ve bundan sonra da daima yaşanacak olan son ilahi dindir. İslam azizdir ve şeriatla kısıtlanamayacak denli değerlidir.
Büyük İslam bilgini Ebu Hanife’nin de dediği gibi din, Hz. Âdem’den beri gelen tevhid inancıdır ve asla değişmez. Ama şeriat değişir. Nitekim tarih boyu her ümmet için ayrı bir şeriat söz konusu olmuştur.
Osmanlı’nın Mecellesi’nde de belirtildiği üzere; “ezmanın tegayyürü ile ahkamın tebeddülü inkar olunamaz.” Ancak bu durum elbette ki din için söz konusu değildir. Din, sabittir ve tersi düşünülemez.
Bu gerçekler ışığında ilahiyatçılar olarak bizler, bütün halkımızı, aziz dinimiz İslam’ı yaşarken aynı zamanda büyük Atatürk’ün ve şehitlerimizin emaneti olan; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devletimize sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Unutulmamalıdır ki, laiklik dinin doğru ve özgürce yaşanabilmesi için de yaşamsal önem taşımaktadır. Devletin dini ancak adalettir anlayışıyla her türlü dinsel ve mezhepsel ayrıma karşı ulusal birlik ve bütünlüğümüzü korumalı ve güçlendirmeliyiz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.”